Yeni
bir eğitim öğretim yılı daha başladı başlayacak… Günlerce fırtınalı denizlerde
yelkenliyle yol almış da ellerinin parçalanmış derisi okyanusun tuzuyla
dağlanmışcasına, geldiği açık denizdeki fırtınadan uzak sığındığı ya da vardığı
limanda sadece kendi yelkenlisinin hışırtısını duyarcasına dinlenmeye geçmiş ve
bir o kadar da taze umutlarla keşfe çıkacak yenilerle dolu eski sınıflar…
sınıflardan daha eski mi bilemem ama daha yıpranmış olduğu kesin bilgileri
aktaran ses bile diyemeyeceğim nefesler ve kırılan hayaller umutlar; hepsi
hepsi 3 ayı geçmeden eskiyecek olan duvar boyaları, konuştukça anlattıkça
görünecek kelden, çıkacak foyadan daha dayanıklıyış dedirtecek yenilere…kim
nediri çok ama çok net gösteren dedikodular sayesinde yılbaşını görmeden kolayca
ulaşılabilecek olanı aktaranlara da diyecek ve koyacak ama onlara hiçbir şey
olmayacak rahatsız bile olmayacaklar hatta düşünmeyecekler bile başka türlüsü
olsa mıydı keşke diye…
Birilerimizden
birileri anlam uzlaşmazlıklarının ancak otorite
baskısı ile sineye çekilmesi sonucu elde edilebilecek kendince zaferi
bilgililik ve bunca yıllık tecrübeye bağlarken gene aynı birilerimizden farklı
birileri de öğrenciye kendisi olabilmesi, karşımıza bilgi ile dikilebilmesi,
bir müddet siperlerinde müdafaaya imkan tanıyacak silahlarını edinmesi için
kabuk bağlatacak ya da en azından deri değiştirtecek… Bu arada narkoz verenler
de olacak ama onların dozu zaten çok düşük olacak, zaten yan etkisi olmayan
uyku ilaçları kadar etki ediyor olacaklar… ne var olacaklar ne de yok… rahat olayım diye ütülenip ruhunda hiç
kırışığı olmayanları, yüreklerinin sinir dalgalanmalarını adeta regülatörle
düzenleyip sunanların da iki kelime konuşmaya bile yürekleri yetmeyecek bir iki
damla su sığındıkları en derin liman olacak. Bir de ibresinde ölçü olarak;
küçük yaşantılarının basit menfaatleri bulunan, vicdan terazilerinin bir
kolunda güçlü olana yalakalık becerisi, diğer kolunda güçsüze saldırma güdüsü
ile uzaklarında bir yerlerinde bir monokordla çalınan monofonik, monotonik bir
battaglia eşliğinde her işi bitene, çekip gittikten sonra arkalarından iyi ki
gitti diyenler var. O zavallılar en ufak bir fikir dalgalanmasında batacak bir
takanın kürek mahkumları… sevdiğim bir adamın lafıyla; nabucco’daki kürek
mahkumları bunların yanında isviçre konsolosu gibi kalır… Gövdelerinin
salgıları beyinlerini ele geçirmiş olan bu etçil yaratıklar, insan yetisinin ve
kimlik yeterliliğinin önünde engel olabilecek ne varsa hepsini çok iyi
becerebilenlerdendir. Akılları sıra yaralamaya çalıştıkları bünyeleri
yaralamaya kalkışacak kadar dahi yürekleri olmadığından çok çok bir iki çizikle
kaşındırabilecek olan bu sürüngencikler kendi doğuştan yaralarının cerahatini
de berekettir deyip yalar yutarlar hiç şüpheniz olmasın…
Ezberleri
lokomotif yapıp yaşantısını önce vagonlara sonra kompartmanlara bölmüş ve bir
de bu durumdan da sanki başkaları sorumluymuşcasına şikayetçi olan günlük hayat
asalakları için, ileri bir hareketin güdüsü hep daha önceden denenmişten, bir
öncekinin söylediğinden ve herkesçe bilinebilecek olanı bilmekten geçiyor.
Süslemeyi
bile beceremedikleri, hindi kabarıklığı sandıkları kamburlarına acıyarak
bakıyorum bakmasına ama kimilerimizin varlıklarıyla büyük açıkları kapattıkları
ne yazık ki bu aynı düzlemde ancak arayanlara ayan olabildiğimiz bir kamuflaja çeviriliverdik
ki zaten baştan beri hesaplar da bunun üzerineydi…